TÜRK Eğitim Senden Sopalı ,Arabalı, Kasklı Basın Toplantısı!

TÜRK EĞİTİM- SENDEN KASKLI, SOPALI ÇOK İLGİNÇ BASIN TOPLANTISI

Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk 2011-2012 eğitim-öğretim yılının sona ermesiyle ilgili basın toplantısı düzenledi.

Basın toplantısında Milli Eğitim Bakanlığı’nın yaptığı yanlış uygulamalar ilginç bir yöntemle protesto edildi. Basın toplantısında kasklar, sopalar, kelepçeler, darağacı, alyanslar, duvaklar diplomalar maaş bordroları yer aldı. Toplantıda 5.5 yaşında okula başlayacak çocuklarımız da velileri ile birlikte bir elinde oyuncakları, diğer elinde defteri ve kalemiyle hazır bulundu.

Toplantıda Genel Başkan İsmail Koncuk çok önemli açıklamalar yaptı. Bu eğitim-öğretim yılının sorunların katmerleştiği, yanlışlıklarla dolu bir sistem ihdas edilerek eğitimimizin maceraya sürüklendiği, eğitim çalışanlarının değersizleştirildiği bir yıl olduğunu kaydeden Koncuk, “Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer de tıpkı AKP’nin diğer Milli Eğitim Bakanları gibi başarılı olamamış ve beklentileri karşılayamamıştır. Eğitimde başarılı olduğunu iddia edenlerin aslında eğitimi yıldan yıla geriye götürdüğü çok açıktır” dedi.

 

4+4+4 SİSTEMİ EĞİTİMİN SIRTINDA KAMBUR OLACAK

Koncuk Hükümetin büyük tartışmalara, karşı çıkışlara ve uyarılara rağmen 4+4+4 sistemini ihdas ettiğini kaydederek, “Büyük kazalara neden olacağını düşündüğümüz bu sistemin bu kadar ısrarla savunulması ve tüm eleştirilere kulak tıkanarak kabul edilmesiTürk milli eğitim tarihinde not düşülmesi gereken bir olaydır. 2011-2012 eğitim-öğretim yılında uygulanması planlanan sistemle 50 bin sınıf öğretmeni norm kadro fazlası olacaktır. Bunu hesap edemeyenler, öngörü sahibi olamayanlar 4+4+4 sistemini büyük bir aşk ile desteklemiş ve sınıf öğretmenlerinin norm kadro fazlası olmayacağını iddia etmiştir. Ancak önümüzdeki dönemde sendikamızın uyarılarında ne kadar haklı olduğu ortaya çıkacaktır.

Milli Eğitim Bakanlığı sınıf öğretmenlerinin norm kadro fazlası duruma düşmemesi için mutlaka önlem almalıdır. Haklı bir endişe içinde olan sınıf öğretmenlerinin nasıl bir yol izleneceğini bilmeye hakkı vardır. Sendika olarak talebimiz; isteğe bağlı olarak branş öğretmenliğine geçmek isteyen sınıf öğretmenleri dışında kalan ve bulundukları okulda norm fazlası durumuna düşen sınıf öğretmenleri için Norm Kadro Yönetmeliğinde değişiklik yapılarak bulundukları okulda norm kadro ile ilişkilendirilinceye kadar 5 yıl süreyle norm fazlası olarak tutulabilmelerine imkan sağlanması ve 5. yılın sonunda hala norm kadro ile ilişkilendirilemeyen ve norm fazlası olarak kalan öğretmenlerimize - istemeleri halinde -  branş öğretmenliğine geçme imkanı verilmesi, branş öğretmenliğine geçmeye istekli olmamaları halinde sınıf öğretmeni olarak bulunduğu yerleşim yerinde uygun okullara yer değişikliği yapılmasıdır. Bakanlık bu talebimize olumlu cevap vermelidir.

Yine bu sistemle birlikte okul öncesi eğitim, zorunlu eğitim kapsamından çıkarılmıştır. Okul öncesinde okullaşma oranları yeni yeni artarken, okul öncesinin zorunlu eğitim kapsamından çıkarılması bu alandaki olumlu gidişatı baltalayacaktır.

Öte yandan okula başlama yaşının öne çekilmesi de sıkıntılı bir konudur. 66 ayını tamamlayan tüm çocukların okul kayıt işlemlerinin e-okul sistemi üzerinden merkezi olarak yapılacak, 60-66 ay arasındaki çocukların ise velisinin yazılı isteği ile gelişim yönünden hazır olduğu anlaşılanların ilkokula devamları sağlanacaktır. Şu anda aileler büyük bir endişe içerisindedir. Zira velilerin ve biz eğitimcilerin okula başlama yaşının öne çekilmesine ilişkin en büyük çekinceleri şunlardır: Kas-sinir koordinasyonu ve okuma-yazma ile sayısal becerileri henüz gelişmemiş çocukların ilkokula başlaması pedagojik olarak sakıncalıdır. Küçük yaşta ilkokul 1. sınıfa başlayan çocuklar uyum sağlamakta zorlanacaktır. Farklı yaş gruplarının aynı sınıfta olması özellikle küçük yaştaki öğrencilerin başarısını olumsuz etkileyecektir. Okulların fiziki şartları ve güvenlik önlemleri küçük yaştaki çocukların ilkokul 1. sınıfa başlaması için uygun değildir. 66-72 ay arası çocuklara ayrı müfredat uygulanacağı belirtilse de bunun nasıl olacağı da muammadır.

Veliler çocuklarını okula göndermemek için çıkar bir yol bulmaya çalışmaktadır. Hatta bazı veliler ödemeleri gereken cezayı bile göze almıştır.

4+4+4 sisteminin tek olumu yanı zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması ve eğitimin kesintili hale getirilmesidir. Bunun dışında birçok yanlışlığı, eksikliği içinde barındıran, içi boş olan bu sistem milli eğitimin sırtında kambur haline gelecektir. Öte yandan yeni bir genelge çıkarıldı. Bu genelge MEB’in bile işin işinden çıkamadığını gösteriyor. Son derece yetersiz bir genelge. İllerimiz hangi okulun ilkokul, hangi okulun ortaokul olacağına karar verecek. Bu işi Valiliklerin üzerine yıktılar. Valiliklerin bu işin üstünden gelmesi zor görünüyor. Zaten Valiliklerin kayıt dönemi sona ermeden karar vermesi de güç olacaktır'' diye konuştu.

Şu anda 4+4+4 sistemi ile ilgili olarak yapılan çalışmalara baktığımızda, MEB’in kafasının ne denli karışık olduğu da görülmektedir” diyen Koncuk,  sözlerini şöyle sürdürdü: “MEB bu sebeple 25 Mayıs tarihinde başlatılması gereken isteğe bağlı yer değiştirme tayinlerini yapamamaktadır. Bunun en önemli sebebi sistemin nasıl bir tablo yaratacağının öngörülememesidir” diye konuştu.

 

TÜRK EĞİTİM-SEN OLARAK HAZİRAN’DA 28 BİN, AĞUSTOS’TA 100 BİN ÖĞRETMEN ATAMASI KONUSUNDA ISRARCIYIZ

Koncuk, ataması yapılmayan öğretmenlerin dramının hala sürdüğünü söyleyerek, AKP’nin iktidara geldiğinde 72 bin olan ataması yapılmayan öğretmen sayısının yanlış eğitim politikaları ve her yıl gıdım gıdım yapılan atamalar neticesinde bugün 350 bin’e ulaştığını belirtti. Ataması yapılmayan öğretmenlerin bu süreçte psikolojilerinin de olumsuz etkilendiğini vurgulayan Koncuk, “Yıllardır atanmak için mücadele eden, annesinden babasından hala harçlık isteyen, ailelerine karşı büyük mahcubiyet duyan öğretmenlerimizin önünde başka çıkar yolu kalmadığı için intihar etmesi üzerinde etraflıca düşünülmesi gereken bir konudur” dedi.

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in öğretmen ihtiyacını gidermeyi beceremediğini söyleyen Genel Başkan Koncuk, “Ülkemizde öğretmen açığı Bakan Dinçer’in açıklamasına göre 111 bin 529’dur. Ancak OECD ülkeleri baz alındığında öğretmen açığı bu rakamdan çok daha fazladır. OECD Bir Bakışta Eğitim 2011 Raporunu incelediğimizde; öğretmen başına düşen öğrenci sayısında OECD ülkeleri ortalaması ilköğretimde 16, ortaöğretimde 13,5’dir. Buna göre OECD ülkeleri baz alındığında ülkemizde öğretmen açığı ilköğretimde 132 bin 361, ortaöğretimde 46 bin 854’tür” diye konuştu.

Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Öğretmenlerimiz arasında Haziran’da 28 bin atama konusunda bir beklenti oluşmuştur. Bakan Dinçer’in bu beklentileri boşa çıkarmaya hakkı yoktur. Bakan Dinçer öğretmen atamaları konusundaki asıl büyük sınavını ise Ağustos ayında verecektir. Bilindiği gibi Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer Hükümetin kadro vermesi halinde Ağustos ayında ciddi manada öğretmen ataması yapılacağını söylemiştir. Ancak Bakan’ın atama bekleyen bir öğretmene “Bunun hamasetle ve diretmeyle çözülecek bir durumu yok. Havuz belli, su miktarı belli, birikim belli. Biz yeni çıkış yolları bulacağımıza bakıyoruz” şeklindeki sözleri geleceğe dair fazla umut besleyemememize neden olmaktadır. Oysa Milli Eğitim Bakanı Dinçer havuz belli diyeceğine, havuzu büyütmenin yollarını aramalı, diretmenin aslında etkili bir yöntem olduğunun farkına varmalıdır.

Peki Hükümet kadro vermezse ne olacak? Bakan Dinçer’in bu noktada yapması gereken ciddi bir lobi çalışmasıdır. Dinçer, Maliye Bakanlığı’nı ekarte etmeli, Başbakan’a baskı yapmalı, tüm kabine üyelerini öğretmen atamalarının gerekliliğine inandırmalı ve fazla sayıda atama yapılması konusunda diretmelidir. Türk Eğitim-Sen olarak talebimiz Haziran ayında 28 bin, Ağustos ayında da 100 bin öğretmen ataması yapılmasıdır.”

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ı da eleştiren Koncuk, “Sayın Bülent Arınç ‘Haziran’da mutlaka atama yapılacak’ demişti. Ataması yapılmayan öğretmenlerimiz geçenlerde Bülent Arınç ile görüşmüşler. Arınç bu kez atama yapılamayacağını söylemiş. Önce atama yapılacağını söylüyorsunuz, sonra neden o sözünüzü yerinize getiremiyorsunuz. İnsanlar size güveniyor. Siz Başbakan Yardımcısısınız. Ya tutamayacağınız sözü vermeyin ya da bilmediğiniz konuda insanlara söz vermeyin.”

 

TÜRKİYE ÜCRETLİ ÖĞRETMENLERLE NEREYE GİDİYOR?

Genel Başkan İsmail Koncuk Milli Eğitim Bakanlığı’nın az sayıda öğretmen alımı yaparken, öğretmen açığını ücretli öğretmenlerle gidermeyi tercih ettiğini belirterek şunları kaydetti: “Öğretmenlik mesleğini ayaklar altına alan, öğretmenlik mesleğinin kalitesini düşüren ücretli öğretmen alımı, eğitimin üzerinde bir kamburdur. Ucuz işçi çalıştırmanın, insan sömürmenin yolunu bulan Milli Eğitim Bakanlığı, bu şekilde 81 ilde toplam 63 bin 821 ücretli öğretmen çalıştırmaktadır.

Üstelik bu öğretmenlerin bir kısmı ön lisans ve açık öğretim mezunudur. Açık öğretim mezunlarının, iki yıllık yüksek okul mezunlarının ya da su ürünleri mezunlarının öğretmenlik yapabildiği ülkemizde bu tablo acziyeti ifade etmektedir.

Öğretmenlik formasyonu olmayan, bu konuda eğitim almayan, yeterliliğe sahip olmayan insanlarla eğitim-öğretim faaliyetini sürdürmeye çalışmak inanılır gibi değildir. Eğitimi değersizleştiren, verimsizleştiren bu uygulamayla geleceğimiz kaybedilmektedir.

Ücretli öğretmenliğin asal istihdam modeline dönüşmesine yönelik ciddi endişelerimiz vardır. Sözleşmeli öğretmenliği kaldıran iktidarın bunun yerine ücretli öğretmenliği meşru hale getirme girişimleri söz konusudur. Üstelik 4+4+4 sistemi ile birlikte ortaöğretimde 50-55 bin civarında branş öğretmeni ihtiyacı oluşacaktır. Bu ihtiyaç nasıl karşılanacaktır? Bakanlık, oluşacak branş öğretmeni ihtiyacını ücretli öğretmenlerle karşılamayı düşünmemelidir. Eğitimde bile kar sağlamayı hedefleyenlerin önümüze koyduğu bu istihdam politikasına derhal son verilmelidir.”

 

2012 YILI TÜRKİYE’SİNDE OKULLAŞMA ORANLARI HALA YÜZDE 100’E ULAŞAMADI

Derslik açığının tıpkı öğretmen açığı gibi büyük bir handikap olduğunu söyleyen Koncuk, “2011-2012 eğitim-öğretim yılında derslik başına düşen öğrenci sayısı ilköğretimde 30.8, ortaöğretimde 31.3’tür. OECD Bir Bakışta Eğitim 2011 Raporuna göre ilköğretimde ortalama sınıf mevcudu 21,4’tür. Bu rakam Çek Cumhuriyetinde 19.9, Danimarka’da 19.4, Estonya’da 18.1, Yunanistan’da 17’dir. Buna göre OECD ülkeleri baz alındığında derslik açığı ülkemizde ilköğretimde 139 bin 935’dir.

Türkiye’de okullaşma oranları da yüzde 100 seviyesine ulaşamamıştır. 2011-2012 eğitim-öğretim yılında okullaşma oranları okul öncesinde 4-5 yaş yüzde 44,04, 5 yaş yüzde 65,69; ilköğretimde yüzde 98,67, ortaöğretimde yüzde 67,37’tür. Kız çocuklarında okullaşma oranları erkek çocuklarına göre daha düşüktür. Okul öncesinde okullaşma oranları 4-5 yaş kızlarda yüzde 43,50, erkeklerde yüzde 44,56, 5 yaş kızlarda 65,16, erkeklerde yüzde 66,20; ilköğretimde kızlarda yüzde 98,56, erkeklerde 98,77; ortaöğretimde kızlarda yüzde 66,14, erkeklerde 68,53’tür” dedi.

 

ÖĞRETMENLER BU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILINDA HEDEF TAHTASI YAPILDI

Bu eğitim-öğretim yılının Hükümetin öğretmenlerimize yönelik sarfettiği yakışıksız sözlerin akıllara mıh gibi kazındığı bir yıl olduğunu belirten Koncuk, şunları söyledi: “Öğretmenin itibarı hiç bu kadar azalmamış, öğretmenlik mesleği hiç bu kadar dile düşmemiş, öğretmenler hiç bu kadar incinmemişti.

Son dönemdeki öğretmenlerimizi aşağılama furyası Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer ile başlamıştır. Ataması yapılmayan öğretmenlere başka adres göstererek tarihe geçen Dinçer, 3 bin okul müdürüne soruşturma açmış; özür grubu tayinlerini yılda bir defaya düşürmüş; ‘öğretmenler artık üç ay tatil yapamayacak’ diyerek hem bu konudaki bilgisizliğini ortaya koymuş, hem de öğretmenleri fazla tatil yapan kişiler olarak göstermiş; öğretmenlerin çalışma saatleri konusunda kamuoyunu yanlış yönlendirerek, öğretmenlerin OECD ülkelerine kıyasla az çalıştığını söylemiş; öğretmenler veli ve öğrenciler tarafından saldırıya uğrarken, öğretmenlerin can güvenliği tehdit altındayken öğretmenlerin yanında yer almamış; öğretmenlerin, akademisyenlerin ek ödemelerine hiçbir artış yapılmazken, öğretmenlerin ek ders ücretleri yerinde sayarken, öğretmenler pahalanan hayat şartları karşısında ayakta duramazken, Bakan Dinçer başını kuma gömmüş; ‘Bizim takımımızdan olmayan yöneticinin bizimle çalışma zorunluluğu yok. İsteyen istediği yere gitsin’ şeklinde açıklama yaparak, külhanbeyliğe soyunmuş, yöneticileri tehdit etmiştir.

Ömer Dinçer’in ardından Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Bakan Dinçer'in konuşmalarına kızılıyor olabilir ama öğretmenlere şahsiyet kazandırılacak” demiştir. Bu da yetmemişBaşbakan, öğretmenlerin az çalıştığını, çok kazandığını, yaz tatillerinin uzun olduğunu öne sürmüştür. Başbakan bu haksız, mesnetsiz ifadeleri sebebiyle daha sonra özür bile dilememiştir.

Yaptıkları açıklamalarla öğretmenlerin toplum önünde saygınlığını azaltan Hükümet, öğretmenleri sosyo-ekonomik durum açısından üst bir konuma yerleştirmeye çalışmaktadır.

Öğretmenlerin 7.5 TL olan ek ders ücretini diline dolayanlar, onların sadece haftada 15 saat derse girerek maaş aldığını iddia edenler, öğretmenlik mesleğini diğer meslekler ile bir tutanlar, düşünmeden yaptıkları açıklamalarla bu mesleğin saygınlığını azaltanlar ne yaptıklarının farkında mıdır?

Bugün maaşları en düşük devlet memurunun seviyesine gerileyen öğretmenlerin ücretlerine hiçbir iyileştirme yapılmadığı gibi, ek ödemelerinde de artış yapılmamıştır. Toplu sözleşmeden de umduğunu bulamayan memurların yaptığı iş bırakma eylemi dönüm noktası olmuştur. Öğretmenlerin büyük katılım sağladığı bu etkili eylemin ardından Başbakan da hedef tahtasına öğretmenleri almıştır. Son günlerde öğretmenler üzerinden ciddi bir manipülasyon çalışması yapılmaktadır. Öğretmenlerin maaşları, çalışma saatleri, ek ders ücretleri, yaz tatilleri konusunda toplum yanlış yönlendirilmekte, öğretmenler hakkında farklı bir algı yaratılmak istenmektedir. Öğretmenlere ya da memurlara verilecek zam konusunda Türkiye’nin Yunanistan’a döneceğine ilişkin endişesini dile getiren Başbakan söz konusu emekli vekil maaşları olunca nedense aynı duyarlılığı sergilememiştir. Türkiye’nin dünyanın en büyük 16. ekonomisi olduğunu ifade edenler neden sıra öğretmene, memura gelince kaynak ve para yok demektedir? Yoksa bu ülkede büyümeden payını alanlar sadece para babaları ve ayrıcalıklı, itibarlı kesim midir?

Ek ödemede artış yapılmayan öğretmen.

Kazanılmış hakları tehlike altında olan öğretmen.

Özlük hakları geriye götürülen öğretmen.

Maaşları en düşük devlet memuru seviyesine gerileyen öğretmen.

Öğretmenin bu kadar değersizleştirildiği, etkisizleştirildiği, hor görüldüğü bir dönem daha olmamıştır.

Sadece öğretmenler değil, diğer eğitim çalışanları da sosyo-ekonomik yönden ezilmiştir. Üniversitelerdeki akademik ve idari personel, hizmetli, memur, şef, daktilograf, veri hazırlayıcı v.b. tüm eğitim çalışanları sistematik olarak yoksullaştırılmaktadır. Yüzde 4’lük zam oranlarına mahkûm edilen eğitim çalışanları bu ülkenin en yoksul kesimlerinden biri haline gelmiştir.

Bu yıl ilk kez yapılan toplu sözleşme kamu çalışanları için hüsranla sonuçlanmıştır. Kamu çalışanlarına 2012 yılı için yüzde 4+4, 2013 yılı için de yüzde 3+3 zam kararı çıkmıştır. El insaf denilecek zam oranları ile yoksulluğa itilen kamu çalışanları isyan bayrağını çekmiştir. Hem ek ödemede öğretmenin adının olmaması hem de zam oranlarının bu denli düşük olması sonucunda öğretmenlerimiz Haziran ayında yapılacak sınavları boykot etmeyi bile düşünmektedir. Öğretmenler bu konuda sendikalardan destek istemektedir. Sendikamıza her gün konuyla ilgili onlarca telefon gelmektedir. Şayet boykot gerçekleşirse Türkiye’de sınavlar yapılamaz ve bu durum büyük bir kaosa yol açar. Öğretmenlerimiz sevk alıp, sınava girmeyebilir. Bunun önünde kimse duramaz. Ülkeyi yönetenlerin bunu iyi idrak etmesi gerekmektedir. Cumhuriyet tarihinde ilk kez öğretmenlerimiz boykotu düşünecek kadar çaresiz ve umutsuz durumdadır. Hükümetin bu çığlığa kulak vermesi ve öğretmenlerin ek ödemelerinde artış yapması gerekmektedir. Öğretmenlerin sınavları boykot etme isteği ayıplanacak bir tutum değildir. Bu ayıp öğretmenleri yok sayan, ekonomik sefalete terk eden, ek ödemelerde hatırlamayan, üstüne üstlük onlara hakaret eden siyasi iktidarın ayıbıdır, bu sorumluluk onların sorumluluğudur.”    

 

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER, ÖĞRETMENLERE YAPILAN SALDIRILARI TİYATRAL GÖSTERİ GİBİ SEYRETTİ

Bu eğitim-öğretim dönemine damgasını vuran olaylardan birinin de öğretmenlerin, veli ve öğrenci şiddetine maruz kalması olduğunu kaydeden Koncuk, “Terör olarak nitelendirebileceğimiz bu olaylarda çok sayıda öğretmenimiz mağdur olmuştur. Elinde bıçak ve sopalarla öğretmenlere, okul idarecilerine saldıran öğrenci ve veliler öğretmenlerimizin can güvenliğini tehdit etmiştir. Ancak bu süreçte daha da acı olanı Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in öğretmenleri hiçbir şekilde sahiplenmemesidir. Öğretmenler birer birer şiddete maruz kalırken Bakan Dinçer tüm yaşananları tiyatral gösteri gibi seyretmiştir.

Dinçer öğretmenlerimizin yanında olduğunu bugüne kadar hiç hissettirmediği gibi, bu saldırıların ardından da öğretmenlere hiçbir zaman kol kanat germemiştir. Öğretmenlere olan bu düşmanca tutumun nedenini anlamak mümkün değildir. Bakan Dinçer öğretmenlerin ve diğer eğitim çalışanlarının Bakanı değil de, kimin Bakanıdır? Dinçer, eğitimcilerin sorunlarına uzaktan bakmakla Bakan olunmayacağının farkına varmalıdır.

Dinçer’in öğretmenler ile ilgili küçümseyici sözleri, öğretmenlerin yetkilerinin tırpanlanması, değersizleştirilmesi sonucu bugün öğretmenler şamar oğlanına dönmüştür.

Okullar özellikle son zamanlarda güvenli alanlar olmaktan giderek uzaklaşmıştır. Okullarda çeteleşme had safhaya ulaşmıştır. Öğretmene saldırmak, öğretmeni dövmek adeta moda haline gelmiştir.

Sahipsiz bırakılan öğretmenler saldırılar karşısında ne yapacak?

Öğretmenler okula kendisini korumak için kaskla mı gelecek?

Ya da yakın dövüş sporlarını mı öğrenecek?” dedi.

 

BU PROJEYLE OKULLAR HAYAT BULAMAZ

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in hayalim dediği “Okullar Hayat Bulsun” projesini eleştiren Genel Başkan İsmail Koncuk, “okulları hafta içi ve haftasonu akşam 21:00’a kadar açık kurumlar haline getirecektir. Okullarda güvenlik sorunu bu projeyle birlikte daha da artacaktır. Bilindiği gibi kaynak yetersizliğinden dolayı okulların büyük kısmında güvenlik önlemleri ya yok ya da güvenlik nöbetçi öğretmenler eliyle sürdürülmektedir. Bu durumda Bakanlık nasıl bir yol izlemeyi planlamaktadır? Bakanlık öğretmenlerin can güvenliğini nasıl sağlayacaktır?

Diğer yandan okullarda personel yetersizliği vardır. Personel yokluğu nedeniyle bazı okullar mikrop yuvası haline gelmiştir. Okulların büyük kısmı hizmetli ihtiyacını taşeron firmalar aracılığıyla gidermektedir. Dolayısıyla okulların personel ihtiyacı şu an bile karşılanamazken, bu proje hayata geçtiğinde nasıl karşılanacaktır?

Bu proje zaten angarya işler de yapan öğretmen ve idarecilerin yükünü daha da artıracaktır. Okulların alt yapısı ise Okullar Hayat Bulsun projesine uygun değildir. Tüm bunlar göz önüne alındığında sadece Bakan’ın hayali olduğu için bu projenin hayata geçirilmesi telafisi zor kazalara neden olacaktır” dedi.

 

TÜRK EĞİTİM-SEN 30 HAZİRAN’DA ÖZÜR GRUBU MAĞDURLARIYLA BÜYÜK BİR EYLEM YAPACAK

Genel Başkan Koncuk Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, özür kelimesinin anlamından habersiz bir Bakan olduğunu kaydederek, şunları söyledi:  “Özür grubu tayinlerine kafayı takan Dinçer, Teşkilat Kanunuyla özür grubu tayinlerini yılda bir defaya düşürmüş, binlerce öğretmeni mağdur etmiştir. Üstelik Bakan Dinçer şubat ayında özür grubu tayinlerini bu yıla mahsus olmak üzere yapacağına dair söz vermesine rağmen, sözünden dönmüş ve özür grubu tayinlerinin sadece bir kısmını yapmıştır.

Eşleri birbirinden ayırmaya, çocukları annesiz, babasız bırakmaya hevesli görünen Dinçer, aile bütünlüğünün bozulmasının ne anlama geldiğini bilmemektedir.

Bakan Dinçer, sadece aileleri parçalamıyor, sağlık sorunları yaşayanların da yüreğini parçalamaktadır. Ömer Dinçer, sağlığını kaybeden ya da ailesinden birinin sağlık sorunları yaşamasından dolayı tayin isteyen öğretmenlere de kapıları kapatmakta, ‘yaz tatiline kadar tayin isteyemezsin’ demektedir. Oysa kaybedecek bir dakikası bile olmayan bu öğretmenlerimizi aylarca bekletmek onlara kabir azabı yaşatmakla eşdeğerdir.  

Milli Eğitim Bakanlığı öğrenim özrünü de özür grubu tayinleri arasından çıkarmaya hazırlanmaktadır. Nitekim Bakan Dinçer, “ Hiç kimsenin yüksek lisans yapacağım diye kendi anne babasının veya eşinin bulunduğu ile gitmesine izin vermeyeceğim” demiştir. Türk Eğitim-Sen olarak Bakanın akademisyen unvanından şüphe duymaktayız. Akademisyen Bakan olan Dinçer’in öğretmenlerin yüksek lisans yapmasına engel olması akıl karı değildir. Dinçer’in yaptığı bu öğretmenleri yüksek lisans ve doktora yapmaya teşvik etmek değil, onlara köstek olmaktadır.

Önce özür grubu tayinlerini yılda bir defaya düşüren, şimdi de yıllardır öğretmenlerin hakkı olan öğrenim özrü tayin hakkını onların elinden alan Bakan Dinçer’in kime ve neye hizmet ettiğini anlayamıyoruz.

Şayet öğretmen Van’da görev yapıyorsa, ancak Ankara’da bir üniversitede yüksek lisans ya da doktora yapmaya hak kazandıysa onun elinden bu hakkı nasıl alabilirsiniz?

Ya da öğretmenin ailesinin, eşinin bulunduğu ilde yüksek lisans yapmasına nasıl engel olabilirsiniz?

Öğretmenlerin kazanılmış hakkını elinden şımarık çocuk edasıyla alan Bakan’ın bu acımasızlığı, bu vurdumduymazlığı ne zaman sona erecektir?

Özür grubu tayinlerinde bir diğer sıkıntı da hizmet süresi hesabında 30 Eylül tarihi esas alınmamasıdır. Bu tarih daha öne çekildiği için 1 yıllık stajyerlik süresini dolduramayan öğretmenler tayin isteyememekte ve binlerce öğretmen zorunlu olarak 1 yıl daha fazla çalıştırılmaktadır. Öğretmenler, 3-4 gün nedeniyle 1 yıl boyunca tayin isteyemeyerek mağdur edilmektedir. Dolayısıyla 1 yıllık hizmet süresi hesabında 30 Eylül tarihi baz alınmalıdır.

Bakan eşleri ayırarak, sağlık sorunları yaşayanları görmezden gelerek, öğretmenlerin öğrenim özrü tayin hakkını ellerinden alarak büyük puan kaybetmektedir. Eğitimin en önemli enstrümanı olan öğretmenleri böylesine karşısına almak, onları hor görmek, onların insan olduğunu unutmak için nasıl bir yüreğe sahip olmak gerekir? Çok açık söylüyorum; Ben eşleri ayıran, sağlık sorunları yaşayanları görmezden gelen ya da eğitim hakkına engel olan bir Bakanın insanlığından şüphe duyarım.

Tüm bu nedenlerden dolayı Türk Eğitim-Sen olarak eş durumu, sağlık ve öğrenim özrü mağdurları ile birlikte 30 Haziran tarihinde büyük bir eylem yaparak, Milli Eğitim Bakanlığı’na sesimizi en gür şekilde duyuracağız. Abdi İpekçi Parkı’nda özür grubu mağdurları, eşleri ve çocukları ile yapacağımız eylem, Milli Eğitim Bakanı Dinçer’e ciddi bir uyarı olacaktır.”

 

GENEL BAŞKAN BAŞBAKAN’A ÇAĞRIDA BULUNDU: “BU BAKANLA TÜRK MİLLİ EĞİTİMİNİ YARINLARA TAŞIYAMAZSINIZ”

Koncuk Bakan Dinçer’e Maslow ihtiyaçlar hiyerarşisi teorisini incelemesini önererek, “1940’lı yıllarda  Maslow neler söylemiş, sen ne yapıyorsun?” dedi.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın işletme mantığıyla yönetildiğini kaydeden Koncuk, “Tebeşir tozu yutmamış, eğitim çalışanlarının neler yaşadığını bilmeyen insanlar MEB’i yönetiyor. Sayın Bakanı kendine gelmeye davet ediyorum. Yazık oluyor” dedi. 

Koncuk, Türk Dili Edebiyatı kitaplarından Arif Nihat Asya’nın bayrak şiirinin çıkarıldığını da söyleyerek, “Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, bir milletvekilinin  soru önergesine verdiği cevapta ortaöğretim Türk Edebiyatı kitaplarında yer alan Arif Nihat Asya’nın ‘Bayrak’ şiirinin “Sana benim gözümle bakmayanın / Mezarını kazacağım / Seni selamlamadan uçan kuşun / Yuvasını bozacağım” mısraları nedeniyle kitaptan çıkarıldığını açıkladı.

Benim bayrağıma saygısızlık yapanın yuvasını da bozarım. Bayrağıma saygısızlık yapanların yuvasını bozmayan nesillerle bizim ne işimiz var? Bayrak sevgisi olmayan, bayrak için canını vermekten çekinen, vatan bağımsızlığından haberdar olmayan nesillerle bizim ne işimiz olabilir? Ulu Önder Atatürk bu nesillerle mi Türkiye Cumhuriyeti Devletini inşa etti? Sen nasıl bir Milli Eğitim Bakanısın? Bunu MEB’in başındaki insan yapıyor. Sayın Başbakandan istirham ediyorum: Bu Bakanla Türk milli eğitimini yarınlara taşıyamazsınız. Öğretmenlerimizin yüzde 100’e yakını Bakan Dinçer’den rahatsız” diye konuştu. 

ZİHNİYET DEVRİMİ yaşanması gerektiğini de söyleyen Koncuk, “Eğitime, eğitimciye bakış açısı değişmedikçe, MEB’i yönetenlerin zihniyeti değişmedikçe Türk milli eğitiminin bir adım bile ileri gidemeyeceği açıktır.

Bugün masada yer alan KASKLAR, SOPALAR ŞİDDETE UĞRAYAN ÖĞRETMENLERİ, ALYANSLAR VE KELEPÇELER ÖZÜR GRUBU MAĞDURLARINI, DARAĞACI İNTİHAR EDEN ATAMASI YAPILMAYAN ÖĞRETMENLERİ, KPSS KİTAPLARI, DUVAKLAR, DİPLOMALAR ATAMASI YAPILMAYAN ÖĞRETMENLERİ, MAAŞ BORDROLARI EK ÖDEMELERİ, EĞİTİM ÇALIŞANLARININ GİDEREK YOKSULLAŞMASINI SEMBOLİZE ETMEKTEDİR. Eğitim çalışanlarının yaşadıkları sıkıntıları sembolize eden bu materyaller, Milli Eğitim Bakanı’nın ilgisini eğitimin sorunlarına yöneltmesi içindir.

5.5 YAŞINDA OKULA BAŞLAYACAK ÇOCUKLARIMIZIN DA VELİLERİ İLE BİRLİKTE BİR ELİNDE OYUNCAKLARI, DİĞER ELİNDE DEFTERİ VE KALEMİYLE basın toplantımızda hazır bulunması 4+4+4 sistemindeki yanlışlığa dikkat çekmek içindir. Belki bu şekilde Bakan Dinçer’in bize kulak kabartmasını ve eğitimin sorunlarına farklı bir bakış açısıyla yaklaşmasını sağlayabiliriz. 

Umuyoruz ki yeni eğitim-öğretim yılında sendikamızın endişeleri, talepleri büyük bir hassasiyetle değerlendirilir ve eğitim-öğretimimiz uçurumun eşiğinden yeniden hayata döndürülür” dedi. tes

MEMURLARA HABER.COM

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Öğretmen Haberleri 2024 Haberleri