KONCUKTAN ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR

Türk Eğitim Sen Başkanı İsmail KONCUK ile eş durumu,4c çalışanlar ve bir çok konuda yaptığımız röportajımızın ilk bölümü.

Site Başyazarımız Gökhan YURDAGÜL Kamu Sen ve Türk Eğitim Sen Başkanı İsmail KONCUK ile görüştü. Gündemi ilgilendiren birçok soruya cevap vererek bomba açıklamalarda bulundu.

İşte O Röportaj:

Yazarımız: Sayın başkanım öncelikle röportaj için teşekkür ediyorum. Konuyu fazla uzatmadan sorularıma geçeyim.

—İlk sorum, Sayın Başkanım ilk öncelikle Türk Eğitim Sen’in 2012–2013 yılı hedeflerini kısaca açıklaya bilir misiniz?

İsmail KONCUK:

Türk Eğitim-Sen; yurt genelinde örgütlenmiş 105 şubesi ve bugün itibariyle yaklaşık 210 bin üyesiyle, eğitim ve eğitim çalışanları söz konusu olduğunda referans alınan ciddi bir meslek kuruluşu ve aynı zamanda kamuoyumuzun itibar ettiği önemli bir sivil toplum kuruluşudur. Sendikamız, her yıl hedeflerini büyüterek yoluna devam etmektedir. Çalışmalarımız göz doldurmakta, yaptığımız mücadeleler birçok sivil toplum kuruluşuna örnek olmaktadır. Her zaman olduğu gibi bu yılda da öncelikli hedeflerimiz arasında, eğitimin ve eğitim çalışanlarının sorunları ve beklentileri gelmektedir. Özellikle 4+4+4 sisteminden kaynaklanan yeni sorunların çözümlenmesi; eş durumu, sağlık, öğrenim özrü, il içi ve il dışı yer değiştirme mağdurlarının sıkıntılarının giderilmesi, tüm eğitim çalışanlarının maddi, özlük ve sosyal haklarının yükseltilmesi, öğretmen atamalarının ihtiyaca uygun yapılması, Bakanlığın yaptığı yanlış uygulamalara son verilmesi gibi birçok konuda mücadelelerimiz sürecektir

—İkinci sorum, Sayın Başkanım eşlerinden ayrı düşen öğretmenler için nasıl bir çözüm arayışı içinde olacaksınız? Bu yıl içinde öğretmenlerin mağduriyeti çözülmediği taktirde büyük bir eylem yapmayı düşünüyor musunuz?

İsmail KONCUK:

Türk Eğitim-Sen olarak, her zaman özür grubu mağdurlarının sesi olduk. Basın açıklamaları, eylemler ve etkinliklerle Bakanlığın dikkatini özür grubu mağduru öğretmenlerin üzerine çekmeye çalıştık, hatalı uygulamaları yargıya taşıdık. Son olarak sizin de malumunuz olduğu üzere, 27 Ağustos 2012 Pazartesi günü Milli Eğitim Bakanlığı önünde yüzlerce mağdur öğretmen ile birlikte eylem yaptık. Bu eylemde eşinden, çocuklarından ayrı olan, ailesi parçalanan, sağlık sorunları yaşamasına rağmen tayin isteyemeyen, öğrenim özrü hakkı elinden alınan, 4+4+4 eğitim sistemi nedeniyle oluşan norm kadro fazlalıklarından dolayı tayin hakları tırpanlanan, il içi ve il dışı tayin hakkı gasp edilen,  il ve ilçe emrinin kaldırılması nedeniyle mağdur olan öğretmenler vardı. Bakan, bu konuda ne yazık ki anlaşılmaz bir inatlaşmaya girmiş durumda. İsterseniz bugünkü noktaya nasıl geldik kısaca bir hatırlayalım.

Ömer Dinçer göreve geldiğinde, Milli Eğitim Bakanlığı Teşkilat Kanunu’nda düzenleme yaparak, özür grubu tayinlerinin yılda bir kez yapılmasına karar verdi. Yani öğretmenlerin Şubat ayındaki tayin hakkı ellerinden alındı. Buna da eğitim-öğretimin aksaması gerekçe gösterildi. Oysa Şubat ayında tayinlerin yapılması eğitim-öğretimi hiçbir şekilde aksatmıyordu. BU gelişme üzerine geçtiğimiz Aralık ayında MEB önünde gerçekleştirdiğimiz etkili eylem neticesinde Bakan Dinçer bu yıla mahsus olmak üzere özür grubu tayinlerini yılda iki defa yapacağının sözünü vermişti. Ancak, hatırlarsınız, Bakan bu sözünü de tam olarak yerine getirmedi. Milli Eğitim Bakanlığı özür grubu mağdurlarının sadece bir kısmının tayin işlemini gerçekleştirdi. Dinçer binlerce kişinin gözünün içine baka baka sözünü çiğnedi. Bu noktada Bakanlık, Şubat ayında özür grubu tayinlerine tamamen kapısını kapatmış durumda. Ancak bu konudaki girişimlerimiz devam edecektir.

Daha sonra Bakan öğrenim özrü mağdurlarına kancayı taktı. Öğrenim özrünü, özür grubu tayinleri arasından çıkarmak için çalışma başlattı. Öğretmenlerin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği'nde öğrenim özrü yer alırken, kılavuzda ise bu hakka yer verilmedi. Düşünebiliyor musunuz; akademisyen bir Bakan, öğretmenlere istediği ilde yüksek lisans ya da doktora yapma hakkını kaldırıyor; ‘görev yaptığın ilde yüksek lisansını, doktoranı yapacaksın’ diyor. Bu zihniyetin adı ORTAÇAĞ zihniyetidir.  Bakanlık hem kendi yönetmeliğine aykırı davranarak hukuku hiçe saymıştır hem de öğretmenlerin hakkını gasp etmiştir. Ayrıca, her üniversitenin, hele ki yeni açılan her üniversitenin yüksek lisans ve doktora programı var mıdır ki böylesi bir inatlaşmaya gidiliyor.

 

Bakan Dinçer bununla da yetinmemiş, öğretmenlerin il emrine de göz dikmiştir. İl emrinin kaldırılması ile birlikte özürleri sebebiyle yer değiştirecek öğretmenlerin atama şansı çok aza inmişken, öğretmenler infial içerisindeyken, aileleri parçalanmışken, moral ve motivasyonları sıfır iken; Milli Eğitim Bakanlığı öğretmenlere yine kötü bir sürpriz yaptı. Önce il içi ve iller arası yer değişikliği kılavuzunu daha sonra da özür durumuna bağlı yer değişikliği kılavuzunu yayınlayan Bakanlık, kılavuzlarda yer değiştirmek isteyen öğretmenlere boş bulunan normları açmadı.  Şöyle ki; Bakanlığın eğitim kurumu bazında boş kadroları ilan etmesi yönetmelikle zorunluluk iken, boş normlar il bazında değerlendirildi ve norm fazlası bulunan iller ilana açılmadı. Bu soruna il, ilçe emrinin kaldırılması ve 4+4+4 eğitim sistemi nedeniyle oluşan norm kadro fazlalıkları da eklenince binlerce öğretmen büyük bir mağduriyet yaşadı. Özür grubu atamalarında, özellikle sınıf öğretmenleri için sadece 10 ilde açık olarak ilan edildi. Bu illerde de boş normlar yeterli sayıda gösterilmedi.

 

Diğer yandan Bakanlığın özel sektörde çalışanlara eş durumundan tayin hakkı vermeyecek olması büyük infial yaratmıştır. Bu ülkeye vergisini veren, hizmet üreten özel sektör çalışanlarının günahı nedir? Asker, kaymakam, hakim, polis eşleri eş de, özel sektör çalışanlarının eşleri mi eş değil midir? Bakan, neden onları ikinci sınıf vatandaş gibi değerlendirmektedir? Biz ayrım yapılmadan tüm öğretmenlerimizin özür grubu tayin hakkından yararlanmasını istiyoruz.

 

Sizin aracılığınızla önemli bir noktayı da paylaşmak istiyorum: Bakan Dinçer eşinden, çocuklarından ayrı kalmak istemeyen fakat ataması yapılmayan öğretmenlere bir yıl ücretsiz izin verileceğini açıkladı. Dinçer anlaşılan bu açıklamayı yaparken, öğretmenlerin geçimlerini nasıl sağlayacaklarını, çocuklarının masraflarını nasıl karşılayacaklarını düşünmemiş. Böylesi özensiz ve hassasiyetten uzak olan açıklamayı kınıyorum. Ne yazık ki öğretmenler olarak Hüseyin Çelik’i de, Nimet Çubukçu’yu da arar hale geldik. Başbakan’ın bu manzarayı, bu yürek acısını görmesi gerekir. Buna kayıtsız kalmamalıdır.

Herkesin bilmesi gerekmektedir ki; Bakan’ın inadına rağmen yılmayacağız. Bu sorun çözülene kadar her türlü eylemi yapacağız. Gerekirse on binlerce öğretmenle Milli Eğitim Bakanlığı’nın kapısında olacağız.

 

Yazarımız: Başkanım haklısınız. Sıkıntılar çok büyük. Üçüncü soruma geçeyim.

  • 4+4+4 sistemiyle birçok öğretmenin mağdur olacağını ve özellikle sınıf öğretmenlerinin norm fazlası olacağını dediğiniz halde, sınıf öğretmenlerin bunu duymasızlıktan gelmesini ve özellikle bilgisayar başlarında kükreyen öğretmenlerin eylemlerde görülmeme sebebini nasıl yorumlarsınız?

               İsmail KONCUK:

                Türk Eğitim-Sen olarak, 4+4+4 sistemi nedeniyle sınıf öğretmenlerinin norm kadro fazlası olacağını aylar öncesinden defalarca dile getirmiş ve önlem alınmasını istemiştik. Bugün O dönemde malum çevreler tarafından felaket tellallığı yapmakla suçlanmış ve hem Bakan hem de bir sendika tarafından haksız ağır ithamlara maruz kalmıştık. O dönemde bu haykırışlarımız bir kısım öğretmenler tarafından da tam anlamıyla destek bulmadı. Çünkü sistem hem çok yeniydi, hem de Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer bir tane bile sınıf öğretmenin norm kadro fazlası olmayacağını ve sınıf öğretmenlerinin 5. sınıflara gireceğini söylemişti. Bakanın bu sözünü daha o günlerde bizzat Başbakan açıklamalarıyla tekzip etmişti.

Bugün gelinen noktada ise Bakan Dinçer değil, biz haklı çıktık. Kaygılarımızın ne kadar yerinde, öngörülerimizin ve tespitlerimizin ne kadar doğru olduğu görülmüştür. Yapılan tespitlere göre şu anda tüm branşlarda norm kadro fazlası olan öğretmen sayısı 68 bin 725’tir. Bunun 29 bin 103’ünü sınıf öğretmenleri oluşturmaktadır ve onlar büyük bir mağduriyetin baş aktörü konumundadır. Biz demiştik demek istemiyorum, ama ne yazık ki "biz demiştik". Ortada böylesine büyük bir sorun var iken, öğretmenlerimizin büyük kısmının bu konuda yapılan eylemlere yeterli düzeyde katılmadığını görüyoruz maalesef. Tabi bunun birçok haklı sebebi olabilir. Ama geleceklerini doğrudan ilgilendiren bir konuda herkesin daha duyarlı olmasını istiyoruz. Aksi takdirde birçok kazanımımızın elimizden alınması işten bile değildir. Bu arada 27 Ağustos 2012 tarihinde MEB önünde yaptığımız eyleme öğretmenlerimizin önemli bir destek verdiğini belirtmek isterim. Arkadaşlarımızı bu vesileyle bir kez daha teşekkür ediyorum.

Bir de şu unutulmamalıdır: Teknolojinin imkânlarını, iletişim araçlarının imkânlarını kullanmak pek tabii ki çok önemlidir. Fakat alanlara hakim olmak, eylemlere destek vermek de en az onun kadar önemlidir. Etkinliklere katılım ne kadar fazla olursa, eylemin gücü ve etkisi de o ölçüde fazla olur. Eğitim çalışanları bu bilinçle hareket etmelidir.

 

Yazarımız: Diğer sorum Başkanım 

-Köle zihniyeti ile çalıştırılan 4c'li personellerin özlik hakları için ya da gasp edilen hakları geri elde edilmesi için herhangi bir çalışmanız olacak mı? Sendika olarak 4B'li çalışanlara verdiğiniz desteği unutmadık. 4C'liler için Türk Eğitim Sen'i sokaklarda görebilecek miyiz? 

İsmail KONCUK:

     Sizin de belirttiğiniz gibi Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen, kadrolu ve iş güvence    istihdamın dışındaki her türlü çalışma şekline karşıdır. Bu bağlamda, sendikamız,  gerek 4/B'li ve gerekse 4/C'li statüde çalışmak zorunda bırakılan bütün kamu çalışanlarının hak mücadelesinde öncü olmuştur.

Kamuoyu iyi hatırlayacaktır, sözleşmeli öğretmenlik uygulaması ilk çıktığında 4/C statüsünde Kısmi Zamanlı Usta Öğretici sıfatıyla ihdas edilmişti. Bu ucube uygulama sendikamızın kazanmış olduğu dava neticesinde iptal edilmişti.

Daha sonraki süreçte de 4/B şeklindeki sözleşmelilik hususunda onlarca dava kazanmış ve yeni kazanımlara vesile olmuştuk. Nitekim 12 Haziran seçimleri arifesinde 4/B'lilerin kadroya alınmalarının altında da bizlerin yıllar içerisinde ortaya koyduğu etkili mücadelenin emeği vardır.

Öte yandan Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen olarak bugüne kadar sözleşmelilerin kadroya alınması için ortaya koyduğu yoğun mücadele kamuoyumuzun malumudur. Sendika olarak, sözleşmeli personel istihdamının modern kölelik uygulaması olduğunu her platformda dile getirdik. Sözleşmelilerin kadroya alınması için sayısız miting ve eylem yaptık.

13 Mart 2010 ve 16 Nisan 2011 tarihlerinde düzenlediğimiz büyük mitinglerde sözleşmelilere verilen kadro sözünü hatırlattık. 25 Kasım 2009 tarihinde yaptığımız iş bırakma eyleminde sözleşmeli personelin kadroya alınmamasını protesto ettik. Sözleşmeli öğretmenlere verilen ancak bir türlü tutulmayan sözün 502. gününde yani 8 Kasım 2010 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı önünde siyah bir yaş pasta keserek, Hükümeti ve Bakan Nimet Çubukçu’yu protesto ettik.

Sözleşmeli personelin hakları için sayısız dava açtık ve kazandık. Sözleşmeli personelin her zaman yanında olduk, onların feryadını hükümete duyurduk, hak arama mücadelelerine destek olduk. Sözleşmeli personel istihdamının yanlışlıklarını basın açıklamalarıyla, basın toplantılarıyla sürekli gündeme taşıdık, sözleşmelileri ‘ha bugün, ha yarın’ diyerek oyalayanların maskelerini düşürdük. 18. Milli Eğitim Şurası'nda, tüm eğitim çalışanlarının kademeli olarak sözleşmeli statüye geçirilmesi şeklinde alınmak istenen karara en sert tepkiyi yine biz gösterdik ve bu ihanet kararının alınmasını engelledik.

Hükümet maalesef ki, 12 Haziran seçimleri öncesi 4/B’lileri kadroya alırken, 4/C’lileri unutmuştur.

Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen olarak bugüne kadar 4/C’liler için de yoğun mücadeleler verdik. Hatta Ankara'da 4/C'liler için Kurultay düzenleyerek sorunlarını ve çözüm önerilerini bizzat onlarla birlikte kamuoyu gündemine taşıdık. Gerek sendika olarak ve gerekse Konfederasyon olarak defalarca toplantılar ve Çalıştaylar düzenledik. 4/C statüsünde çalışan arkadaşlarımızın mağduriyeti hususunda kamuoyu algısını oluşturduk. Yetkililer nezdinde girişimlerde bulunarak bir takım taleplerimizin kabul edilirliğini sağladık.

Nitekim,

Kamuda istihdam edilen 45 bin 4/C’li personel bulunmaktadır. Bizim temel talebimiz 4/C’li personel uygulamasına son verilmesi ve tüm 4/C’lilerin kadroya alınmasıdır. Artık insanlık ayıbı olan 4/C’li istihdam modeline son verilmelidir. 4/C uygulamasını icat eden Hükümetin yaptığı yanlıştan dönmesini istiyoruz.

Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen olarak 4/C’liler için yaptığımız mücadelelere devam edeceğiz. Bütün arkadaşlarımız şunu bilsinler ki; bizim sendikal anlayışımız, sadece ve sadece temsil ettiğimiz kesimin tercileriyle şekillenmektedir. Birilerinde olduğu gibi iktidarın beklentileri sendikacılığımızın yol haritasında hiçbir zaman yer bulamaz.

Bundan ötürü 4/C'li çalışan arkadaşlarımızın sendikamıza güvenmesini ve ortaya koyacağımız etkinlik ve eylemlere destek vermelerini istiyoruz. Bundan sonra da 4/C’lilerin kadroya alınması konusunda her türlü eylemi meşru göreceğimizin bilinmesini istiyoruz.

        ( Röportajımız İkinci Kısımda düzenledikten sonra yayına vereceğiz.)

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Öğretmen Haberleri 2024 Haberleri