Bakan Öğretmenlerin Boyunun Ölçüsünü Alacakmış

Sevgili Bakanımız ayağının tozuyla herkesi şaşırtan ve plansız gibi görünen ama planların çok önceden titizlikle yapıldığı açık olan bürokratik yapılanma oyununu oynadı.

Bakanlıkta yıllardan beri alışık olduğumuz makamların adları değiştirildi; yeni koltuklar eğitimle ilgisi olmayan birçok kadim dost arasında paylaştırıldı.
 
Dinçer'in iddiasına göre eğitimi yönetmek için eğitimci olmaya gerek olmadığı gibi hele hele öğretmenlerin bakanlıkta bir müdürlük yapabilmesi bile olur iş değildi. Çünkü bakana göre bakanlık bir işletmeydi ve işletme gibi yönetilmeliydi. Peki, işletme nedir?
 
Tarım, sanayi, ticaret, bankacılık gibi iş alanlarında kar amacıyla bir anamal yatırılarak kurulan işyeri diyebiliriz. İşletmelerin temel hedefi karlılığı artırmak ve bu amaçla ne pahasına olursa olsun her türlü tedbiri almaktır. Temel hedefi daha çok kar olan bir kurumun çoktan kapitalist düzenin bir parçası olduğunu söylemek için ulemaya danışmaya gerek var mı bilemem? Bence yok… İşletmelerin karlılığı artırmak için başvurduğu birçok yol vardır. Bunların başında her zaman için personel giderlerini azaltmak gelir. İş alanına bağlı olarak personel harcamaları değişken olmakla beraber her daim gider hanesinin en başında olur.
 
Sayın bakan da okulları salt bir işyeri olarak gördüğünden her işletmeci gibi gözünü personel harcamalarına dikmiştir. Elbette işi raconuna uydurmak da bir işletmecinin vahşiliğini gizlemek adına profesyonel görüntü sergilemesinin gereğidir. Bu amaçla ne yapar işletmeci?
 
Personel değerlendirme adıyla sözüm ona bilimsel, eşitlikçi, etik bir ölçütler silsilesi belirler. Bunu uygulayarak da daha çok ve daha iyi çalışana daha iyi ücret verir. Aslında sistem basittir ama her ne hikmetse olabildiğince kafa karıştırıcı bir hal verilerek sunulur. Basittir; çünkü aslında aranacak tek şey personele en az parayı vererek ondan ne kadar çok şey alabiliriz sorusunun yanıtıdır. Tabi ki bu sorunun yanıtı nesnel olarak alabilmek için de bazı değerlendirme ölçütleri belirlenir. Örneğin kot pantolon dikilen bir fabrikada dikişçi olarak çalışan işçiye parça başı ücret ya da buna göre prim verebilirsiniz. Bir orman işçisi her gün kaç ton odun ya da tomruk üretildiğine bakılarak değerlendirilebilir. Acaba öğretmen nasıl değerlendirilmeli?
 
Aslında öğretmenler sicil notu verilmesi yoluyla zaten amirleri tarafından değerlendiriliyor? Eğer amir öğretmeninin kendisine gösterdiği hürmetten, sahip olduğu hayat görüşünden, oy verdiği partiden, üye olduğu sendikadan memnunsa sicil notu en yükseğinden haneye yazılır. Şimdi birileri kalkıp bilimsel bir takım saçmalıklardan dem vurarak kesinlikle böyle olmayacak, biz her şeyi düşündük, adil bir sistem getiriyoruz diyecektir. Bilimsel düşünceden nasibini almamış insanların olduğu bir bakanlıkta nasıl olup da bilimsel ölçütler uygulanır orası tartışılmaya bile değmez bir konu.
 
Sorunun özüne dönecek olursanız iki soru karşınıza dikiliverir.
 
    Okullar bir işletmeyse gelir ve giderleri nelerdir? Karlılığı nasıl ölçülür?
    Personel hangi ürünü üretirse yüksek performans göstermiş sayılmalıdır?
 
Öncelikle ilk soruyu ele alalım. Okulun giderleri bellidir. Yapılan her harcama belgelendirilir ve gerek bakanlığın maliye tarafından ayrılmış bütçeyi yönetmesi gerekse okul aile birliği bütçesinin olanaklarıyla karşılanır. Ama gelir nedir? İşte bu çok zor bir soru… Çünkü somut hiçbir geliriniz ya da ürettiğiniz ve satabileceğiniz bir mal yoktur ortada. Siz insanları eğitir, onlara bir şeyler öğretir ve en önemlisi de onları yetkinleştirmeye çalışırsınız. Öğretebildiklerinizi ölçme araçları kullanarak, onları SBS, YGS, LYS, KPSS, ÜDS, KPDS gibi saçma sınavlara sokarak bir nebze ölçersiniz. İyi de bu sınavlardan daha yüksek alan öğrenciler işin karlı yürüdüğünün göstergesi sayılabilir mi? Kolaylıkla hayır diyebileceğimiz bir soru bu. Zaten okulun görevinin basitçe öğretmek olarak anılması çağdaş bir anlayış olamaz. Okul farklı bireyler yaratmalı ve öğrencileri yetiştirmekle değil yetkinleştirmekle uğraşmalıdır. Bir insanın ne kadar yetkin hale geldiğini de onu sınava sokarak değil, gerçek hayatta sorunlarla nasıl baş edebildiğine bakarak anlarsınız.
 
O halde ikinci sorunun yanıtı da kendiliğinden ortaya çıkmaz mı?  Başta öğretmenler olmak üzere eğitim personelinin kısa vadede değerlendirilmesi pek de gerçekçi olmaz. Belki de şimdi okullarda çalışan öğretmenleri ancak emekli olduklarında geriye dönüp değerlendirebilirsiniz. Çünkü onların yetkinleştirdiği öğrenciler ancak şimdi ülkenin değişik alanlarında karar almaya ve görev üstlenmeye başlamışlardır. Örneğin Sayın Ömer Dinçer'in öğretmenlerini bugün değerlendirme şansımız var.  Oldukça başarısız öğretmenler olduklarını söylemek boynumun borcudur. Elden de bir şey gelmiyor tabi.
 
Sayın bakana önerim şudur ki; öğretmenleri geçerliliği olmayan yöntemlerle değerlendirmeye çalışmak yerine onlara kulak vermesi, reform yaptığını sandığı zamanlarda işlettiklerinin bir süpermarket olmadığını hatırlaması ve mümkünse tabi Milli Eğitim Bakanlığını bırakmasıdır. Yoksa onun istediği öğretmen tipinin yetiştireceği her öğrenci yıllar sonra ülkenin başına yeni belalar açacaktır.
 
Yüce Allah'tan dileğim odur ki; bir sonraki Milli Eğitim Bakanımız nesnel düşünebilen, her sözün başında diğer ülkelerden örnek vermek yerine ulusal gerçekleri dikkate alan, yıllarca sınıflara girip eğitimin sorunlarını iyice öğrenmiş, bir sınıf dolusu çocuğa derdini anlatmak için bir maden işçisinden daha çok enerji harcayabilmiş, geriye değil ileriye doğru devrim yapılacağını içselleştirmiş bir eğitimci olur. Amin!
Serkan AVCI Anadolu Eğitim Sendikası Genel Sekreteri

BUNUN GİBİ ÖZEL KAMU HABERLERİNİ KAÇIRMAMAK İÇİN RESMİ FACEBOOK SAYFAMIZA TIKLA BEĞEN

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Öğretmen Haberleri 2024 Haberleri