İŞTE SONER YALÇININ SAVUNMA METNİ

İŞTE SONER YALÇININ SAVUNMA METNİ

SIRADA BAŞBAKAN VAR

Odatv davası kapsamında yaklaşık 2 yıldır Silivri Cezaevi'nde tutulan Soner Yalçın, duruşmanın 15. celsesinde talep konuşmasını yaptı."Adaletin çürümesine artık son veriniz" diyen Yalçın'ın savunmasının tam metni şöyle:

SAYIN BAŞKAN SAYIN HEYETson.20121004011454.jpg

Kötülük sıradandır. Ülkemizde zalim bir kötülük var.

Kör bir gücün emrindeki bu kötülük memleketimize ihanet etmektedir.

Bu kötülük örgütlüdür; ve ne yazık ki devlet içinde yuvalanmıştır. Düzenlediği tertiplerle insanları itibarsızlaştırmakta, hapse attırmaktadır. Fakat:

Hesaplanmış bu kötülük yolun sonuna gelmiştir. Artık açığa çıkmaktadır.

Baksanıza, Başbakan Erdoğan bile kendisinin dinlendiğini ofislerinde

dinleme cihazı böceklerin bulunduğunu açıkladı.

Şimdi sıra bu böceği yerleştiren kötülük merkezini ortaya çıkarmaya

geldi.

Buradan açıklıyorum, biz bu tertipçileri biliyoruz. Yazdık. Ve 2 yıldır da bu mahkeme salonundan haykırıyoruz. Bu tertipçiler:

Deniz Baykal'a kaset komplosu yapanlardır. Bu tertipçiler:

Bir değil, üç değil, beş-yedi değil 10 MHP'liye seks kaseti komplosu kuranlardır.

Bu tertipçilerin kim olduğu bellidir:

Komplo yapacağı kişinin telefonunu dinleyecek, adım adım takip edecek; gizlice evlere girip kamerayı yerleştirecek; görüntüleri kaydedecek; montaj yapacak; yurtdışından internete sızdıracak ve hiç yakalanmayacak!

Böylesine bir tertibi kim yapabilir?

Sırtını devlete dayamadan; devletin istihbarat olanaklarına sahip olmadan bu tezgah kurulabilir mi, yapılabilir mi? Türkiye'nin merakla aradığı asıl derin devlet işte budur. Evet, biz bu tertipçileri biliyoruz; bunları yazdığımız için bize de komplo kurdular; bilgisayarlarımıza virüslü word dosyaları yükleyip bizi hapse attırdılar.

Biz bu tertipçileri; Ergenekon davasındaki 51 nolu DVD'den Balyoz davasındaki 11 nolu CD'den tanıyoruz.

Ve aslında devlet içindeki bu kötülük merkezinin kim olduğunu hükümetin bilmediğini sanmak saflık olur. Tek eksik olan hükümetin bunları ortaya çıkaracak siyasi iradeye sahip olup olmamasıdır. Cesaretidir.

Ama sanıyorum düğmeye bastılar. Çünkü biliyorlar ki, bu tertipçilerin şimdiki yeni hedefi Başbakan Erdoğan olduğu gün gibi açıktır. Bilinmez midir; kötülük sırtını mutlaka ihanete dayar. Bilinmez midir; bağnazlık eninde sonunda mutlak kendi başını yer. Devlet içindeki bu güç-iktidar çatışması kaçınılmazdır. Bu yaranın irini mutlaka yakında patlayacaktır.

Shakespeare'nin dediği gibi, "böyle bir hava fırtına kopmadan açılmaz..."

SAYIN YARGIÇLAR

Devleti ve rejimi yaralayan bu kötülük irininin patlamasına yardımcı olunuz. Çünkü:

Adaletin amacı, kötülüğü ortadan kaldırmaktır.

Adalet, sıradan bir kötülüğün değil, yüce bir iyiliğin yanında olmak

zorundadır.

Şeytanın ünlü sözüdür, "Vicdanını ver, başarı senindir" der! Ülkemizde bugün sadece devlet içindeki bu kötülük merkeziyle değil; şeytana uyup başarı için bu intikam aracının emrine girenler ile, vicdanını devre dışı bırakmayanlar arasında da keskin-amansız bir mücadele vardır. Bilinmelidir ki, başarı geçicidir.

Başarının rakibi gerçektir. Sonsuz olan hakikattir.

İşte şeytanın kurnazlığı da budur, insanı başarıyla kandırıp ölümlü hale getirir.

SAYIN YARGIÇLAR

Biz, başarıya odaklı değil gerçeğe odaklı gazetecilik yaptık. Hakikate aşkla bağlı olduğumuz için bugün sanık sandalyesindeyiz. Bizi iddianamelerde terörist yapan silah-bomba değildir; bilgilerimizdir, yazdıklarımızdır. Gazetecilikteki kararlılığımızdır.

Bırakın Türkiye'yi, artık dünya biliyor; buradaki sanıkların; kimsenin hizmetine girmeyen; düşünsel bağımsızlığını koruyan; satın alınamamanın, mürit olmamanın yüceliğini taşıyan; sadece gerçeği arayan gazeteciler-yazarlar olduğunu.

İş gerçeğe dayanırsa buradaki her gazeteci kimseye acımaz

mutlaka yazar. Yazdık. Ve hapsedildik.

Fakat:

Hapse atılacağız; Silivri'de esir tutulacağız diye düşünmeyecek, araştırmayacak ve yazmayacak değiliz. Bugün dünden daha da kararlıyız; bu iki yıllık zorlu süreç irademizi çelikleştirdi. Erdemi bir zırh gibi kuşandık.

Bu sebeple, bize yapılan bu kirli oyunu, pis entrikayı bir gün mutlaka ortaya çıkaracağız. Hilekar tertipçilerin hep enselerinde olacak aldığımız her nefes. Bunu aynı zamanda mesleğimiz için yapacağız; gazetecilere-yazarlara bu kadar kolay dokunulamamasını sağlayacağız.

Kimi meslektaşlarımız, sağ olsunlar köşelerinde yazıyorlar; "İddianameye konu olan word dosyaları virüslü olsa ya da olmasa ne olur, suç mu; bunlar gazetecilik faaliyeti" diyorlar. Bizim virüslü word dosyaları üzerinde durmamıza anlam veremiyorlar. Yanlış savunma yaptığımızı düşünüyorlar.

Hayır, asıl onlar yanılıyor; biz paçayı kurtarmak derdinde değiliz; bir yalan üzerine savunma inşa edemeyiz. Ve asıl olan bizim derdimiz, kör bir gücün esiri olan bu tertipçileri ortaya çıkarmaktır. Kimse merak etmesin, endişelenmesin, daha hapiste yatabiliriz; ama herkes şundan emin olsun ki, biz bu tertipçilerle hesaplaşacağız. Devletin hangi makamında otururlarsa otursunlar; hangi karanlık-izbe yerlerde saklanırlarsa saklansınlar bu tertipçileri ortaya çıkaracağız adaletin önüne getirilmelerini sağlayacağız. Ne yani:

JİTEM'i, Yeşil'i, faili meçhul cinayetleri, kontrgerillayı-gladio'yu, yer altı dünyasını, Susurluk çetesini yazan ben, kendime yapılan bu büyük haksızlığın hesabını sormayacak mıyım? Eğer biz gazeteci isek bunun hesabını sorarız. Sadece biz mi?

Eğer bu ülkenin istihbarat örgütü; MİT; komplo sonucu hapse atılan ve cezaevinde yaşamını kaybeden meslektaşları Kaşif Kozinoğlu'na yapılanların hesabını sormazlarsa, yazıklar olsun onlara. Kozinoğlu'na

yapılan tertibi açığa çıkarmazlarsa tarih önünde hep suç ortağı olarak

anılacaklardır.

Bitmedi.

Türk Polis Teşkilatı, "bir kitap yazdı" diye hayatı felaketlerle didik didik edilen emniyet müdürleri Hanefi Avcı'ya, kendi içlerinden yapılan bu tertibi ortaya çıkarmazlarsa onlara da yuh olsun. Tarih onları da suç ortağı olarak yazacaktır.

MİT'e, Emniyet'e sesleniyorum, bu iftiralar komplolar, tertipler atölyesini ortaya çıkarmak boynunuzun borcudur.

SAYIN YARGIÇLAR

700 gündür Silivri Toplama Kampı'nda tecrit altındayım. Suçum büyük, terörist olmakmış!

Böylesine bir ağır suç isnadıyla 2 yıldır beni hapiste tutan elinizdeki delil nedir? O uyduruk virüslü word dosyaları. " 2 yıldır çabalıyoruz; üniversitelerden, ta ABD'den ve sizde TÜBİTAK'tan rapor aldınız. Ne diyorlar: bilgisayarlarda virüs var. Nokta. Bitmiştir bu dava.

Ama siz; virüslü bilgisayarlardan çıkan güvenilmez bu uyduruk word

dosyalarını kanıt olarak görmekte ısrarcısınız.

Raporlar yazıyor; geçen duruşma buraya adli bilirkişi geldi, ne dedi.

"Virüslü bilgisayarlara güvenilmez. Virüs, bilgisayarlardaki tüm üst

verileri yani kullanıcı adı, tarihleri vs değiştirebilir. "

Buna rağmen, bu virüslü bilgisayarları neden ısrarla delil

sayıyorsunuz.

Burada bir yıl önce bir tam gün savunma yaptım. Şu cümleyi ettim:

Körlük öyle bir noktaya gelir ki gülünçleşir.

Behice Boran'ın Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nde sınav kağıtlarını kırmızı kalemle okuyarak komünizm propagandası yaptığına karar verenler bugün alay konusudur.

Server Tanilli'nin Uygarlık Tarihi dersinde Çaykovski dinleterek komünist propagandası yaptığına karar verenler de bugün alay konusudur.

İşte o bilirkişilere, mahkemelere göre,Uğur Mumcu da "kızılcıklar oldu mu selelere doldu mu" türküsünün sözlerini yazarak komünizm propagandası yapmıştı.

Korku insanı yozlaştırarak esir alır bu nedenle TÜBİTAK'ta çalışan o üç kişinin varsayımlarına yanıt vermeye gerek duymuyorum artık. Bunları konuşmak abestir. Sözümona kendilerine bilirkişi diyenler bilime ve kendilerine ihanet etmişlerdir. Tek taraflı suçlayıcı, zorlama varsayımlarıyla alay konuşudurlar.

SAYIN YARGIÇLAR

Ülkemizi ne hale getirdik.

Ülke olarak biz bunu hak etmiyoruz. Gazetecileri-yazarları hapse

atmakta dünya rekorları kırdık.

Sıradan bir kötülüğe hepimiz mahkum olduk.

Hitler, "Alman Halkını Koruma Yasası" çıkardı; Thomas Mann,

Stefan Zweig, Freud, Einstein gibi yazarların, bilim adamlarının

kitaplarını toplayıp yaktırdı.

Türkiye'de 21'inci yüzyılda bu davanın savcısı, basılmamış kitap için yayınevlerini, gazeteleri bastırdı, kitaba el koydu. Bunu dünyada kime nasıl anlatabilirsiniz? İşte Odatv davası budur.

Odatv davası ek klasörlere konan haberlerdir, röportajlardır.

Sayın heyetinizden bir tek talebim var:

Sahte delil üreten devlet içindeki bu örgütlü kötülüğün ortaya

çıkarılmasına yardımcı olunuz.

Odatv davasını sonlandırınız artık.

Ve bilgisayarlara virüslü word dosyaları gönderen şebekenin ortaya

çıkarılması için savcılığa suç duyurusunda bulununuz.

Bunu yaparak, salt ülkemizde değil dünyada da, "Türkiye'de hakimler

varmış" dedirtiniz.

Evet:

Adaletin çürümesine artık son veriniz. Adalet adına bu ülkenin umudu olunuz.

Odatv.com

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.