Dinçer, Yeterliliğinizi Ölçtürmeye Hazır Mısınız?

Dinçer, Yeterliliğinizi Ölçtürmeye Hazır Mısınız?

Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulunun Sorunların Merkezinde Öğretmenler Değil, AKPnin Eğitim Politikaları Var! Bakan Dinçer, Yeterliliğinizi Ölçtürmeye Hazır Mısınız? başlıklı açıklama metnidir.


 Eğitim sistemimiz piyasacı ve muhafazakar bir yönde hızla dönüştürülüyor.

4+4+4 diye adlandırılan eğitimin kademelendirilmesi ile oluşturulan zemin üzerinden MEB, hedeflerini bir bir karşımıza çıkarıyor. MEB’in 2011 tarihli “Ulusal Öğretmen Strateji Belgesi” ve bu doğrultuda hazırlandığı ifade edilen eylem planı ise 4+4+4 modeliyle birlikte inşa edilmek istenen eğitimin ticarileştirilmesi ve muhafazakarlaştırılmasında, öğretmenlere biçilen rolü açıkça ifade ediyor. Üstelik kamuoyunun ve biz eğitim emekçilerinin 4+4+4 tepkisini gazla, tazyikli suyla, copla bastıramayanlar yeni adımlarını atarken başka bir taktik uyguluyorlar. Bazı eğitim fakültelerinin 4+4+4’e karşı almış olduğu tutum AKP’yi çok rahatsız etmiş olacak ki kendileri gibi düşünen akademisyenler, adeta görev edinmişçesine MEB’in strateji planını savunmaya geçiyorlar.
 
AKP’nin Eğitim Politikalarını Kurtarma Strateji Belgesi ve Eylem Planı
 
Milli Eğitim Bakanlığı, “Ulusal Öğretmen Strateji Belgesi” ile temel hedeflerini üç başlıkta topluyor. Bunlar:
 
· Her Sınıfa En Nitelikli Öğretmenin Ulaşmasını Sağlamak
 
· Öğretmenlerin Mesleki ve Kurumsal Bağlılığını İyileştirmek ve Sürdürülebilir Kılmak
 
· Öğretmenlik Mesleğinin Algı ve Statüsünü Güçlendirmek
 
Bu amaçlar ve alt hedefleri incelendiğinde sorunun odağına öğretmenin yerleştirildiği görülmektedir. Üstelik ilgili eylem planının kendisi bunu yanlışlamakta ve plansız eğitim politikalarının sonuçlarını gönülsüzce vurgulamak zorunda kalmaktadır.
 
Örneğin sınav sistemini ve eğitim hizmetinin niteliğini olumsuz etkileyen faktörleri sorgulama gereği dahi duymadan şöylesi bir tespit yapılabilmektedir:
 
“Gerek ilköğretim gerekse ortaöğretim öğrencilerimizin öğrenme başarılarına ilişkin ulusal (ÖBBS, SBS, ÖSS) ve uluslararası (PISA, TIMSS, PIRLS) durum belirleme çalışmalarının sonuçları, çocuklarımız ve gençlerimizin başarı durumlarının düşüklüğüne ve okullar arasındaki başarı farklılıklarına dikkat çekmektedir. Bu sorunu çözmenin en temel ve kalıcı yolu öğretmen kalitesini artırmaya yönelik çalışmalar yapmaktır. Ancak bu oldukça zorlayıcı ve belirsizlikler içeren bir görevdir.”
 
Öğretmenin kalitesinden kastın, müşterileştirilen öğrencilerin sınavlarda başarılı olma talebini gidermesi zorunluluğu olduğu açıktır. Eğitim hizmetinin nasıl olması gerektiğinden ziyade sınav başarısının temel sorun haline getirilmesi, öğretmenleri müşteri memnuniyetini esas alan bir personel biçimine indirgemektedir. Kaldı ki metnin içeriğine bakıldığında bugüne kadar yürütülen eğitim politikalarının sorumluluğunu alması gerekenlerin, bu konuyu tali bir mesele haline getirdikleri görülmektedir. Örneğin eylem planında;
 
“Son on yılda eğitim fakültelerinin sayısı 54’ten 75’e yükselmiştir. Öğrenci sayısı ise 151 binden 200 bine çıkmıştır. Eğitim Fakülteleri, Fen-Edebiyat ve İktisadi ve İdari Bilimler den sonra en fazla öğrencisi olan yükseköğretim kurumları hâline gelmiştir. Ayrıca ikinci öğretimin en yaygın olduğu fakülteler yine eğitim fakülteleridir. Öğretim üyesi başına öğrenci sayısı 96’dan 64’e düşmüş ancak bazı eğitim fakülteleri ya da bölümlerinde bu sayı 100’ü aşmaktadır.” denilmektedir.
 
Kontenjanları artıran, yeni eğitim fakülteleri açan, gelir kapısı olarak görülen ikinci öğretimi yaygınlaştıran sanki AKP değilmişçesine kaleme alınan bu tespit, üzerinden kolayca atlanabilecek durumda değildir. Çünkü bu tablonun oluşması için politika yürütenlerin akıllarında, yaşanan sorunları daha fazla derinleştirip kendi çözümlerini dayatma çabası bulunmaktaydı. Bu politikanın adına ister “ölümü gösterip sıtmaya razı etme” ister, “umut tacirliği” diyelim, AKP’nin yıllardır bizleri piyasacı, güvencesiz istihdam merkezli ve muhafazakar politikalarına mahkum etme çabası, değişmeyen bir gerçek olarak durmaktadır.
 
Atanamayanlar Değil, Ataması Yapılmayan Öğretmenler!

 
Atama Talebi Anayasal Bir Haktır!
 
MEB’in “Ulusal Öğretmen Strateji Belgesi” adlı belgesindeki tespitlerde atama sorununa dair çarpıcı ifadeler bulunmaktadır. Örneğin, “her yıl mezun olan 50.000 civarındaki birey atanmayı olağan bir hak olarak görmekte ve atanamama hâlinde hayal kırıklığı yaşamaktadır” denilerek, sayıları 300 bini aşkın ataması yapılmayan ve işsiz öğretmenlerin atama talebi küçümsenmekte ve bu talep bir hak olarak görülmemektedir. Öğretmenlik mesleğinin bir statü erozyonu yaşadığının altı çizilen raporda, bu sorunun nedenlerine değinilmemesi ise manidardır. Evet, öğretmenlik mesleği statü erozyonuna uğratılmıştır. Bilinmelidir ki öğretmenler işsiz kaldıkça mesleki gelişimleri de söz konusu olamayacaktır. Bakan Dinçer’in tali meseleler olarak tanımladığı atama, güvenceli çalışma ve insanca yaşam için yeterli bir ücret seviyesi olmadan öğretmenlerin bir toplumun geleceğini kurmak gibi kritik bir göreve konsantre olmaları ve mesleki gelişim sağlamaları oldukça güçtür.
 
Eğitimde güvencesiz ve esnek çalışmanın yoğunlaşmış olması, öğretmenler ve diğer eğitim emekçilerinin iş yükünü arttırmış, dolayısıyla eğitimde nitelik sorunu ortaya çıkarmıştır. Yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen büyük fedakârlıklara katlanarak çalışan binlerce eğitim emekçisi, yaptığı işin karşılığını alamadığı için mesleğine küstürülmüş durumdadır. Strateji belgesindeki ifadeler göz önüne alındığında bu durum daha net ortaya çıkmaktadır.
 
“Öğretmenlik için MEB’e başvuranların sayısı 2011 yılında 264 bine yükselmiştir. Son yıllardaki yıllık istihdam ortalaması 30 bine yaklaşmasına karşın, öğretmenlik programlarından mezun olanların sayıları ihtiyacın çok üzerindedir. Tüm bu veriler; öğretmenliğe kaynak oluşturan diğer yükseköğretim kurumları da dikkate alındığında, Türkiye’nin öğretmen eğitimi alanında 10-15 yıldan bu yana yeterli yatırımı yapamadığı buna karşılık sağlıksız ve dengesiz bir büyümeyle ve çeşitli güçlüklerle karşı karşıya kalındığını ortaya koymaktadır.”
 
Sorunun Merkezinde Öğretmenler Değil, Eğitimi Ticarileştiren Politikalar Bulunmaktadır!
 
MEB’in “Ulusal Öğretmen Strateji Belgesi” doğrultusunda sorunların çözümü olarak, öğretmenlerimizi beş yılda bir yeterlik testine tabi tutulması, öğretmenlerin kariyer basamaklarına ayrılması eğitim fakültelerini yeniden yapılandırılması ve KPSS’yi pekiştirecek yeni uygulamaların devreye sokulmak istenmesi, önemli bir gerçeği atlamaktadır. Şöyle ki öğretmenlik, uzmanlık gerektiren bir meslektir. Eğitimin niteliği de öğretmenin niteliği ile doğru orantılıdır ve öğretmen yetiştirmek için görevli kurumlar da eğitim fakülteleridir.  Ancak üniversiteleri birer ticarethane, öğrencileri de müşteri olarak gören bir zihniyetin hangi kriterlerle öğretmenlerde yeterlik arayacağını sorgulamak hayati önem taşımaktadır. TKY, İKS, Performans Kriterleri gibi uygulamaların eğitimin niteliğinden ziyade, eğitimi nasıl daha iyi ticarileştirilebileceğine odaklandığı artık herkes tarafından bilinmektedir. Dolayısıyla Bakan Dinçer’e önerimiz sorunların merkezinde kendisinin mimarı olduğu işletme esaslı politikaların olduğunu artık görmesidir. Kaldı ki öğretmen olmayan kişileri ücretli öğretmen uygulamasıyla ya da para karşılığında verilen sertifikalarla öğretmen olarak istihdam etmeye kalkanlar, bu kişilerde hangi kriterleri arayacaklardır?
 
Yeterlilik Testine Asıl Tabi Tutulması Gereken Kişi Bakan Dinçer’in Kendisidir!
 
KHK’ler ile eğitimi piyasanın isteklerine göre düzenleyen,  rotasyon uygulamasıyla sosyal ve ekonomik açıdan birçok soruna neden olan, performans sistemiyle ücrette adaletsizlik yaratmaya, iş güvencemizi ortadan kaldırmaya çalışan; ataması yapılmadığı için intihar eden öğretmenleri görmezden gelen; ataması yapılmayan öğretmenleri yoksulluğa ve işsizliğe mahkum edecek politikaların altına imza atan ve eğitimi piyasalaştırmak için adeta “cilalı proje devri” ilan eden,  “yetenekli” Milli Eğitim Bakanımız, eğitim hizmetinin kamusal, parasız, bilimsel, laik, demokratik, nitelikli ve anadilinde örgütlenmesi konusunda ne kadar yeterlidir?
 
Eğitim Sen olarak Bakan Dinçer’e soruyoruz,
 
· Açıköğretim dahil, herhangi bir üniversiteden mezun olan ve öğretmenlik yeterliğine sahip olmayan kişilere ücretli öğretmenlik yaptırılabilen bir eğitim sisteminde hangi yeterlilik kriterleri ile öğretmenlerimizi değerlendireceksiniz?
 
· Büyük özverilerle çalışan öğretmenlerimizin sosyo-ekonomik koşullarından özlük haklarına kadar, 9 yıldır uyguladığınız politikaları yeterli buluyor musunuz?
 
· Demokratik hakkını kullanmak isteyen öğretmenlerine tazyikli suyu, gaz bombalarını ve copu reva gören bir demokrasiyi yeterli buluyor musunuz?

EĞİTİM SEN

MEMURLARA HABER.COM

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.